Ocak Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları

Yargıtay 3. HD 2021/ 4311 E. 2021/9394 K. RG Sayı: 31710 05/01/2022
Taraflar arasındaki Tüketici Hakem Heyeti Kararının iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda davanın kabulüne yönelik olarak verilen karara karşı Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulmakla; dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı, 14.01.2013 tarihli gayrimenkul alım-satım komisyon sözleşmesine göre alacaklı olduğu simsarlık ücretinin tahsili amacıyla, davalı hakkında ilamsız icra takibi başlattığını, davalının itiraz ederek takibi durduğunu, bundan sonra ilçe tüketici hakem heyetine başvurarak alacağını talep ettiğini, ancak hakem heyetinin hukuka aykırı olarak alacağın zamanaşımına uğradığından bahisle başvuruyu reddettiğini ileri sürerek; … İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 27.11.2018 tarihli 58620180002014 sayılı kararının iptaline, 3.186 TL’nin sözleşme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, zamanaşımı süresinin icra takibi başlatılmasıyla kesildiği gerekçesi ile, davacının itirazının kabulüne, … İlçe Tüketici Hakem Heyeti Başkanlığı’nın 11/10/2018 tarih ve 058620180002014 sayılı kararın iptaline, 3.186,00 TL tellallık ücretinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığının 21.05.2021 tarihli yazısında; mahkemece isabetli şekilde taraflar arasında 14.01.2013 tarihinde imzalanmış olan simsarlık sözleşmesinden doğan komisyon alacağının beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve davalı yanca usulüne uygun zamanaşımı definde bulunulmasına rağmen yapılan icra takibi dolayısıyla zamanaşımının kesildiği hususu tespit edilmişse de, tüketici hakem heyeti başvurusunda toplamda 3.186 TL talep edilmiş olmasına rağmen daha önce 2.700TL’lik kısım yönünden zamanaşımının kesildiğinden bahsedilebileceği gözetilmeksizin alacağın tamamı yönünden kabul cihetinde karar verilmiş olmasının hukuka aykırı bulunduğu belirtilerek; kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363.maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Zamanaşımı, alacak hakkını gerçek anlamda sona erdirmez. Kanunda öngörülen zamanaşımı sürelerinin dolmasıyla alacaklının alacağını dava yoluyla takip ve tahsil etme imkanı ortadan kalkar. Borçluya defi hakkı verir.
Simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar için, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 147. maddesinin 5 nolu bendi ile 5 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür.
Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar (TBK m.149/1). Kanunun 154.maddesinde zamanaşımını kesen durumlar açıklanmıştır. Hükme göre, borçlunun borcunu ikrar etmesi, faiz ödemesi, kısmi ifada bulunması, rehin vermesi veya kefil göstermesi, alacaklının dava veya defi yoluyla hakeme veya mahkemeye başvurması, icra takibinde bulunması ve iflas masasına başvurması hallerinde zamanaşımı kesilir. Zamanaşımının kesilmesiyle, yeni bir süre başlar (TBK m.156/1).
Somut olayda, taraflar arasında imzalanan 14.01.2013 tarihli “Gayrimenkul Alım-satım Komisyon Sözleşmesi”nin 4. maddesinde taşınmaz satış bedeli olan 90.000 TL üzerinden %3 + KDV simsarlık ücretinin sözleşmenin imzalanması ile ödeneceği öngörülmüştür. Buna göre simsarlık ücret alacağı sözleşmenin imzalandığı anda muaccel hale gelmiştir.
Davacı, 07.11.2014 tarihinde 2.700 TL asıl alacak üzerinden ilamsız icra takibi başlatmış; 17.05.2018 tarihinde ise …İlçe Tüketici Hakem Heyetine başvurarak 3.186 TL’nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Tüketici hakem heyetinin 11.10.2018 tarihinde alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle başvurunun reddine karar vermesi üzerine, mahkemeye başvurarak tüketici hakem heyeti kararının iptalini istemiş, Mahkemece icra takibi nedeniyle zamanaşımı kesildiği, alacağın zaman aşımına uğramadığı gerekçesiyle hakem heyeti kararının iptaline, 3.186 TL’nin tahsiline karar verilmiştir.
Alacağın icra takibine konulan 2.700 TL lik kısmı için zaman aşımının kesilmiş olduğu tespiti doğru ise de takibe konu edilmeyen ancak tüketici hakem heyeti başvurusunda talep edilen (3.186 TL -2.700 TL) 486 TL lik (KDV miktarına denk gelen) kısım için sözleşmenin yapıldığı tarihten (14.01.2013) tüketici hakem heyetine başvuru tarihine (17.05.2018) kadar simsarlık sözleşmelerinden doğan alacaklar için öngörülen kanuni 5 yıllık zaman aşımı süresi dolmuş olmasına rağmen alacağın tamamı hakkında zamanaşımı süresinin kesildiği kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığının yerinde görülen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının HMK m. 363/1 hükmüne dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığına gönderilmesine, 30.09.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Yargıtay 9. HD 2021/11105 E. 2021/15254 K. RG Sayı: 31710 05/01/2022
Dava ve Karar: Davacı … adına Av. … ile davalı … Medya Dağıtım A.Ş. arasındaki davada (… Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin davacının istinaf başvurusunun kesinlikten reddine dair 19/11/2020 tarih, 2020/2131 esas, 2020/2703 sayılı kesin nitelikteki kararına göre) … 5. İş Mahkemesi’nin 29/01/2020 tarih, 2018/632 esas ve 2020/2703 sayılı kesin nitelikteki kararının hukuka aykırı olduğu iddiası ile kanun yararına bozulması, Adalet Bakanlığı’nın 20.10.2021 tarih ve 39152028-153.01-273-2021-E. 2050/29506 sayılı yazısı ile talep edilmiş olmakla,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 363. maddesindeki;
“(1) (Değişik: 20/7/2017-7035/33 md.) İlk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla kesin olarak verdikleri kararlar ile yine bu sıfatla verdikleri ve temyiz incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
(2) Temyiz talebi Yargıtay’ca yerinde görüldüğü takdirde, karar kanun yararına bozulur. Bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
(3) Bozma kararının bir örneği Adalet Bakanlığına gönderilir ve Bakanlıkça Resmî Gazetede yayımlanır.” hükmü gereği dosyadaki tüm belgeler okunup dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde dağıtım elemanı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işverence haksız feshi üzerine davalı aleyhine ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretinin ödenmesi istemi ile ilamsız icra takibi başlattıklarını, davalı tarafından takibe itiraz edildiğini, arabuluculuk sürecinin anlaşamama ile sonuçlandığını beyan ederek itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine icra tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak itirazın kısmen iptali ile takibin devamına, alacak davası yönünden davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
Karara karşı taraflar istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti:
Bölge Adliye Mahkemesince, davalının istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine, davacı tarafın istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352/1-b maddesi uyarınca kesinlik nedeniyle reddine, 7036 sayılı Kanun’un 9. maddesi atfıyla 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle kesin olmak üzere karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı, kanun yararına bozulması için Adalet Bakanlığı temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Kanun yararına temyize konu edilen uyuşmazlık, ıslah dilekçesi ile talep edilen kıdem tazminatı alacağı yönünden dava şartı arabuluculuk yoluna başvurulması gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
12.10.2017 tarihli 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun “Dava Şartı Olarak Arabuluculuk” başlığını taşıyan 3 maddesinin birinci fıkrasına göre, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir (m.3/2).
02.06.2018 tarihli ve 30439 (RG) sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin Dava Şartı Olarak Arabuluculuğa Başvuru ile ilgili 23. maddesinde başvurunun dilekçe ile veya bürolarda bulunan formların doldurulması suretiyle yahut elektronik ortamda yapılabileceği belirtilerek başvurunun şekli açıklığa kavuşturulmuştur. İlgili maddede ayrıca arabuluculuk başvurusu sırasında başvurandan, uyuşmazlık konusuna ilişkin hususların açıklanmasının isteneceği düzenlenmiştir. Gerek 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 15. maddesinde, gerekse Yönetmeliğin 25. maddesinde arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde yürütüleceği düzenlenmiş olup, arabuluculuk faaliyetinin başvurunun içeriğine göre şekilleneceği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Arabuluculuk faaliyeti sonucunda tarafların uyuşmazlık konusunda anlaşmaları veya kısmen anlaşmaları hâlinde süreç anlaşma son tutanağı ile sonuçlandırılacak yahut bunların haricindeki her durumda taraflar anlaşmamış sayılacağından anlaşmama son tutanağı düzenlenecektir (m.25/6).
Bu yasal düzenlemelere göre somut olay değerlendirilecek olursa, davacının davalı taraf aleyhine kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti alacaklarının tahsili için ilamsız icra takibi başlattığı, davalı tarafın takibe itirazı üzerine 7036 sayılı Kanunun 3. maddesine göre arabulucuya başvurulduğu, arabuluculuk faaliyeti sonucunda tarafların anlaşamadığına dair son tutanağın düzenlendiği uyuşmazlık dışıdır. Davacı taraf anlaşmama son tutanağını eklemek suretiyle itirazın iptali davası açmış, ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda itirazın kısmen iptaline karar verilmekle birlikte, alacak davasının dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir. Mahkemece ıslaha konu 4.554,80-fark kıdem tazminatı alacağı ile ilgili olarak, arabuluculuğa icra takibine konu alacaklar yönünden başvurulduğu, artırılan alacak yönünden arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesiyle ret kararı verildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamındaki anlaşmama tutanağında uyuşmazlığın konusu “işçi işveren uyuşmazlığı (… 10. İcra Md nün 2016/5521 E. sy dosyası ile takip konusu yapılan kıdem tazminatı-ihbar tazminatı-yıllık izin ücreti alacağı kalemlerini ve taleplerini içerir uyuşmazlığa dairdir. İtirazın iptali davası öncesi arabuluculuk başvurusu)” şeklinde belirlenmiştir. Görüşme tutanaklarında yer alan başvurucu vekilinin beyanları da aynı doğrultudadır.
Mahkemece arabuluculuk tutanağının itirazın iptali davasına konu edilen alacaklar ile ilgili olduğu, ıslaha konu kıdem tazminatı yönünden arabuluculuk şartının gerçekleşmediği sonucuna varılmış ise de, itirazın iptali davasına konu alacak kalemleri arasında kıdem tazminatının da bulunduğu dosya kapsamındaki belgelerden tespit edilmektedir. Kanunda tarafların ‘uyuşmazlık’ konusunda anlaşmaları yahut anlaşamamalarından söz edilmekte olup, somut olayda taraflar arasındaki uyuşmazlığın “kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının ödenmemesinden” kaynaklandığı açıktır. Burada tartışılması gereken husus, itirazın iptali davasına konu kıdem tazminatı alacağı için arabuluculuğa başvurulmuş olması halinde, bu alacağın ıslahı öncesinde arabuluculuğa başvurulmasının gerekip gerekmediğidir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. İş yargılamasına konu kısmi davalar ile ilgili olarak, dava öncesinde arabuluculuk şartının gerçekleştirilmiş olması kaydıyla, kısmi ıslaha konu edilen alacaklar yönünden ayrıca arabuluculuğa başvurulmasına gerek bulunmamaktadır (F. Uşan/E. Erdoğan/C.Erdoğan, Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararları Işığında Bireysel İş Hukuku ve İş Yargılaması, Eylül 2021, … 366). Diğer taraftan itirazın iptali davasında dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması mümkün olup, bu halde arttırılan kısım yönünden tahsil şeklinde hüküm kurulması gerektiği kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.10.2020 tarih, 2010/9-424 esas, 2010/511 sayılı kararı). Somut olayda davacının bir bölümünü itirazın iptali davasına konu ettiği kıdem tazminatı alacağının kalan kısmını ‘ıslah’ yolu ile talep etmesinde hukuken bir engel bulunmamaktadır. Bu itibarla kısmi davada ıslaha ilişkin ilkeler burada da geçerli kabul edilmelidir. Davacının gerek dava dilekçesi içeriğindeki gerekse ıslah dilekçesine konu ettiği alacağı aynı olup, bu alacak ile ilgili olarak arabuluculuk şartı yerine getirilmiştir. Dava açılmadan önce kıdem tazminatı ile ilgili olarak arabuluculuğa başvuran davacının, ıslaha konu kısım için ayrıca bu yola başvurması zorunlu değildir. Mahkemece uyuşmazlığa konu olan alacağın kendisi yerine, davanın türüne yönelik değerlendirme yapılarak, ıslah edilen kıdem tazminatı alacağının usulden reddine karar verilmesi açıklanan ilke ve esaslara aykırıdır. Bu halde davacının kıdem tazminatı alacağı yönünden arabuluculuğa başvuru şartını gerçekleştirdiği kabul edilerek, işin esasına yönelik değerlendirme yapılması gerekirken aksi yönde hüküm kurulması hatalı olup, kanun yararına bozma isteğinin bu gerekçe ile yerinde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç: Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma istemi açıklanan gerekçe ile yerinde görülmekle … 5. İş Mahkemesi’nin 29/01/2020 tarih, 2018/632 esas ve 2020/2703 sayılı davacı yönünden kesin nitelikteki kararının sonuca etkili olmamak üzere BOZULMASINA, dosyanın mahkemesine iadesine, bozma kararının bir örneğinin 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 363. maddesinin 3. fıkrası gereğince Resmi Gazete’de yayınlanması için Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü’ne gönderilmesine 02/11/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 3. HD 2021/7253 E. 2021/12178 K. RG Sayı: 31719 14/01/2022
Dava: Taraflar arasındaki itiraz iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması neticesinde davanın kabulüne dair kesin olarak verilen hükmün Adalet Bakanlığınca kanun yararına bozulması istenilmekle; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Karar: Davacı, sahibi olduğu mağazadan davalının elektrikli süpürge, buz dolabı, saç düzleştirici, led tv satın aldığını, ürünlerin davalıya teslim edildiğini, ancak davalının fatura bedellerini ödemediğini, alacağın tahsili amacıyla hakkında Denizli 4. İcra Müdürlüğü’nün 2020/544 Esas sayılı dosyasıyla icra takibi başlatıldığını, takibe itiraz etmesi nedeniyle takibin durduğunu belirterek davalının icra dosyasına yaptığı itirazın iptaline, takibin devamına, davalının %20 icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının iş yerinde 01/12/1993-05/12/2019 tarihleri arasında çalıştığını, söz konusu faturaların tamamının davacıya ait işyerinde çalıştığı döneme ait olduğunu, davacıya ait işyerinde çalışırken kesinlikle davacıdan ürün satın almadığını, davacıya ait iş yeri kayıtlarının ve davacının ticari defterlerinin incelenmesini talep ettiğini, söz konusu malların kendisine teslim edilmediğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece; davacı satıcı ile davalı tüketici arasında davaya konu ürünlerin satış ilişkisinin kurulduğu, ancak davalı yanca alınan bu ürün bedellerinin ödendiği yönünde davalının herhangi bir beyanı veya sunduğu ödeme belgesinin bulunmadığı, bilirkişi tarafından incelenen davacıya ait 2014 yılı ticari defterlerin açılış tasdiklerinin bulunduğu, yevmiye defteri kapanış onayının yaptırılmadığı, incelenen davacıya ait 2019 yılı ticari defterlerin açılış ve kapanış tasdikleri bulunduğu, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak bu defterlerin tutulduğu ve defter kayıtlarının kendi içinde birbirini doğruladığı, delil vasfı taşıdığı, incelenen davacıya ait ticari defterlerde takip dayanağı yapılan 4 adet toplam 4.729,00 TL tutarındaki faturaların kayıtlı olduğu, ürünlere ilişkin servis fişlerinin olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalının Denizli 4. İcra Müdürlüğünün 2020/544 esas sayılı takip dosyasında yapılan itirazın iptaline, takibin devamına, karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı’nın 05/10/2021 tarihli yazısında; dava ve işlem tarihinde yürürlükte bulunan Türk Borçlar Kanununun 207 nci maddesinin ikinci fıkrasında “Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.” hükmünün düzenlendiği, buna göre bir mal alışverişi yapıldığında malın teslimi ile bedelin ödendiği karine olarak kabul edildiği, bu nedenle malı satıp teslim eden davacının karinenin aksini kanıtlaması gerektiği, teslimin yazılı delille ispat edilebileceği, faturanın sadece davacı satıcının defterinde kayıtlı olması malın teslimine karine teşkil etmediğini, dosya içerisindeki faturalarda teslim alanın imzasının da bulunmadığı, ispat yükünün davacıda olduğu ve teslim hususunda delil bulunmadığı dikkate alındığında mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın, 6100 sayılı HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Dava, dava konusu ürünlerin satışı nedeniyle ödenmeyen bedellerin iadesi için başlatılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı, satım sözleşmesine konu malların davalıya teslim edilmesine rağmen ödeme yapılmadığını iddia etmiş, davalı ile satım ilişkisinin kurulmadığını, fatura konusu malların kendisine teslim edilmediğini savunmuştur. Uyuşmazlık, davacı tarafça faturası düzenlenen malların davalıya teslim edilip edilmediği noktasında toplanmaktadır.
Fatura tek başına alacağın varlığına delil olmaz ve yine davalının da söz konusu faturaların altında yer alan teslim alan kısmında imzası bulunmamaktadır. Bu durumda dava konusu ürünlerin teslimi hukuki bir işlem olup, ancak TMK 6. ve HMK. 190 ve 200 maddeleri gereği yazılı delillerle ispat edilebilir. Dosyaya ibraz edilen faturalar malın teslim edildiğini göstermez. Davacı yasal delillerle teslim olgusunu ispat etmelidir. Dava dosyasında yer alan servis fişlerinden LED TV’ye ilişkin olan servis fişi incelendiğinde; davalının imzasının yer almadığı anlaşılmaktadır. Yine dava konusu yapılan buzdolabı, saç düzleştirici ve elektrik süpürgesi bakımından teslim belgesi ve birbirini doğrulan servis fişleri de bulunmamaktadır. Mahkemece, dava konusu yapılan ürünlerin davalıya tesliminin yasal delillerle ispatlanamadığı değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle davanın kabulüne ilişkin karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde; mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler nazara alınarak, dava konusu ürünlerin davalıya teslimi usul ve yasaya uygun delillerle ispatlanamadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olduğundan Adalet Bakanlığı’nın bu yöne ilişen kanun yararına bozma isteğinin kabulü gerekmiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle Adalet Bakanlığının HMK’nın 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz talebinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA, aynı maddenin üçüncü fıkrası uyarınca gereği yapılmak üzere bozma kararının bir örneğinin ve dava dosyasının Adalet Bakanlığı’na gönderilmesine, 29/11/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.