Türk Hukuku ve AB Hukuku Bakımından Haksız Ticari Uygulamalar

Yazar: Av. Deniz Nalbant
Giriş
Serbest piyasa ekonomisinin temel taşlarından biri olan adil rekabet, tüketicilerin korunması ve piyasa aktörleri arasında güvenin tesisi açısından hayati öneme sahiptir. Ne var ki, özellikle dijitalleşme ve küreselleşme ile birlikte ticari rekabetin yoğunlaştığı günümüzde, bazı işletmelerin kısa vadeli kazançlar uğruna etik ve hukuki sınırları ihlal eden ticari uygulamalara başvurduğu görülmektedir. Bu bağlamda, tüketicileri yanıltan, baskı altına alan veya onların karar verme özgürlüklerini zedeleyen haksız ticari uygulamalar, hem tüketici haklarının ihlali hem de piyasa dengesinin bozulması anlamına gelmektedir. Türk hukuku ve Avrupa Birliği mevzuatı bu tür uygulamaları engellemeye yönelik çeşitli düzenlemeler öngörmüş olup, bu düzenlemeler hem tüketici lehine koruyucu hükümler hem de ticari aktörler açısından bağlayıcı sorumluluklar içermektedir. Bu çalışmada, haksız ticari uygulamaların hukuki niteliği, unsurları, uygulama alanları ve sınırları hem Türk hukuku hem de karşılaştırmalı hukuk perspektifinden ele alınacak, özellikle 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile AB Direktifi’nin örtüşen ve ayrışan yönleri irdelenecektir.
I. Tanım ve Unsurlar
Bir ticari uygulamanın haksız sayılabilmesi için, mesleki özen yükümlülüğüne aykırı olması ve uygulamanın hedeflediği ortalama tüketici üzerinde mal veya hizmete ilişkin ekonomik davranışlarını önemli ölçüde etkileyen ya da etkileme olasılığı taşıyan bir etki yaratması gerekir. Bu koşullar gerçekleştiğinde, söz konusu uygulama haksız ticari uygulama olarak kabul edilir.
Bu kapsamda özellikle aldatıcı ve saldırgan nitelikteki ticari uygulamalara mevzuatta özel olarak yer verilmiştir. Diğer uygulamalar bakımından ise Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’ne atıf yapılmaktadır. Örneğin, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun M.61/2 ve 3 ile Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği M.7 uyarınca reklamlar dürüst ve doğru olmalıdır, buna aykırı olan reklamlar ise aldatıcı reklam olarak nitelendirilir. “Dürüst ve doğru” reklam kavramı ise, tanıtımın gerçeğe uygun olması ve reklamın mesajında tüketiciyi aldatıcı ifadelerin yer almamasıdır[1].
Haksız ticari uygulamaların yasaklanmasının temel gerekçesi, tüketicinin özgür iradesinin ve karar verme yetisinin korunmasıdır. Zira bu tür uygulamalar, tüketicinin iradesini sakatlayarak sağlıklı karar almasını engeller. Örneğin, bir ürünün üretim yerinin gizlenmesi veya yanlış aktarılması, ya da tüketici açısından belirleyici bir bilginin saklanması gibi durumlar bu kapsama girer.
Türk hukukunda haksız ticari uygulamalarla ilgili düzenlemelere başta Türk Ticaret Kanunu (m. 55) ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (TKHK)’da yer verilmiştir. TKHK, detaylar bakımından Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’ne gönderme yapmakta; bu Yönetmelik ise örnekseme yoluyla başlıca haksız uygulamaları belirtmektedir. Ayrıca, 11 Mayıs 2005 tarihli 2005/29/EC sayılı Avrupa Birliği “Haksız Ticari Uygulamalar Direktifi” de bu alanda temel referanslardan biridir. Direktifin Ek-1’inde, örnek niteliğinde 31 adet uygulama sayılarak bir “kara liste” oluşturulmuştur. Bu listenin sınırlayıcı olmadığı; Direktif’in 5. maddesi kapsamına giren diğer uygulamaların da haksız kabul edileceği belirtilmiştir.
II. Haksız Ticari Uygulama Olarak Kabul Edilen Faaliyetler
Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği, 2005/29/EC sayılı AB Direktifi’nin Ek-1’inde yer alan kara listeyle büyük ölçüde paralel biçimde, haksız uygulamaları “aldatıcı” ve “saldırgan” olmak üzere iki ana başlık altında toplam 25 örnek uygulama ile sıralamıştır.
1. Aldatıcı Ticari Uygulamalar
Aşağıda sayılan eylemler, tüketiciyi yanlış yönlendirme veya bilgi saklama yoluyla iradesini bozdukları için aldatıcı ticari uygulama olarak değerlendirilir:
- Üye olunmayan bir meslek kuruluşuna, borsaya veya birliklere üye olunmuş gibi tanıtım yapılması, davranış kurallarına tabi olunduğunun iddia edilmesi.
- Yetkili mercilerden izin alınmaksızın kalite, güven, çevre gibi işaretlerin kullanılması.
- Gerçeğe aykırı şekilde bir davranış kuralının veya kurumun onayının var olduğu izlenimi verilmesi.
- Mal veya hizmetin yetkili kurumlarca onaylandığının veya izin alındığının yanlış şekilde ileri sürülmesi.
- Sunulan mal/hizmetin, belirtilen fiyatla ve yeterli miktarda temin edilemeyeceği bilindiği halde tüketicinin bu fiyattan alışa davet edilmesi.
- Ürün tanıtımı yapıldıktan sonra;
a) Ürünün gösterilmemesi,
b) Siparişin kabul edilmemesi veya teslimin geciktirilmesi,
c) Ayıplı ürün örneği gösterilmesi. - Mal veya hizmetin sadece kısa süreli ve özel şartlarda sunulacağı izlenimiyle tüketicinin ani karar vermeye yönlendirilmesi.
- Mal veya hizmet sunumunun yasal olduğunun gerçeğe aykırı şekilde belirtilmesi.
- Yasal hakların özel bir avantajmış gibi sunulması.
- Mal veya hizmet alınmazsa tüketiciye ya da ailesine zarar gelebileceği yönünde asılsız iddialarda bulunulması.
- Gerçeğe aykırı biçimde ticareti bırakma, taşınma veya faaliyet değişikliği iddiasında bulunulması.
- Bir ürünün şans oyunlarında kazanmayı kolaylaştırdığı iddiasında bulunulması.
- Mevzuata aykırı şekilde sağlık beyanında bulunulması.
- Tüketiciyi dezavantajlı koşullarda ürün almaya yönlendirecek şekilde piyasa hakkında yanlış bilgi verilmesi.
- Tanımlanmış bir ödül veya eşdeğeri olmaksızın yarışma veya çekiliş vaat edilmesi.
- Zorunlu masraflar dışında ücret talep edilmesine rağmen “ücretsiz”, “bedava” gibi ifadelerle tanıtım yapılması.
- Kendisini tüketici olarak tanıtmak veya tüketici izlenimi yaratmak.
- Yurt dışında satış sonrası hizmet varmış gibi yanlış izlenim verilmesi.
- Döviz kuru veya girdi maliyeti gibi nedenlerle etkilenilmediği halde fiyat artışı için bu gerekçelere dayanılması.
2. Saldırgan Ticari Uygulamalar
Tüketiciye baskı, fiziksel veya psikolojik zorlamayla etki eden aşağıdaki davranışlar ise saldırgan ticari uygulama sayılmaktadır:
- Tüketici ile sözleşme yapılana kadar işyerinden ayrılamayacağı izleniminin verilmesi.
- Sözleşme harici sebeplerle, tüketicinin evine tekrar tekrar ziyaret yapılması.
- Talebiyle ilgisi olmayan belgelerin istenmesi, ücret talep edilmesi, konuyla ilgili iletişimden sistematik olarak kaçınılması.
- Mal veya hizmet alınmazsa ticari işletmenin zarar göreceği yönünde baskı kurulması.
- Ödül ya da menfaat olmamasına rağmen, belirli bir ödeme veya işlem karşılığında kazanılmış gibi gösterilmesi.
SONUÇ
Haksız ticari uygulamalar, tüketicilerin serbest iradesini zedeleyen, piyasa dengesini bozan ve dürüst tacirlerin rekabet gücünü zayıflatan önemli bir sorun alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu tür uygulamaların önlenmesi, yalnızca bireysel tüketici haklarının korunması açısından değil, aynı zamanda adil ve sürdürülebilir bir ekonomik düzenin tesisi bakımından da büyük önem arz etmektedir. Gerek Türk hukuku gerekse Avrupa Birliği hukuku, haksız ticari uygulamaları yasaklayarak tüketicilerin bilgiye dayalı ve özgürce karar vermelerini teminat altına almayı amaçlamaktadır. Özellikle AB Direktifi’nin kavramsal çerçevesi ve geniş etki alanı, Türk hukukunun bu alandaki gelişimine yön vermekte ve iç hukukta yapılan düzenlemelerin yorumlanmasında yol gösterici olmaktadır. Bu nedenle, mevzuatın uygulanmasında sadece şekli bir denetim değil, aynı zamanda tüketici davranışlarına etkisi açısından madde odaklı ve dinamik bir değerlendirme yöntemi benimsenmeli; tüketici lehine genişletici yorum esas alınmalıdır. Nihai hedef, tüketicinin korunmasının ötesinde, dürüst ve rekabetçi bir ticari ortamın sağlanması olmalıdır.
Konu hakkında detaylı bilgi almak isterseniz info@berkerberker.com adresinden bize ulaşabilirsiniz.
DİPNOTLAR
[1] Ergun Özsunay and R. Murat Özsunay, Aldatıcı ve Örtülü Ticari Reklamlar (Aristo 2020) 426.