Ekim Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları

Yargıtay 11.HD, 2023/1239 E. 2023/1935 K. RG:32346 20/10/2023
(6100 S. K. m. 20, 331, 363)
Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen itirazın iptali davasında davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının müvekkili lehine keşide ettiği 3.000,00 TL bedelli çekin karşılıksız çıkmasından sonra davalı aleyhine İstanbul İcra Müdürlüğünde icra takibi başlatıldığını, davalının yetkiye itirazı üzerine takibe Eskişehir İcra Müdürlüğü kanalıyla devam edildiğini, davalının burada da borca itiraz ettiğini, her ne kadar çek için 3 yıllık zamanaşımı süresi dolmuşsa da taraflar arasında temel borç ilişkisinin bulunduğunu, 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini ileri sürerek itirazın iptali ile icra inkar tazminatının tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; İstanbul mahkemelerinin yetkisini kabul etmediklerini, gerek çekin Eskişehir’de keşide edilmesi gerek müvekkilinin Eskişehir’de ikamet etmesi sebebiyle Eskişehir mahkemelerinin yetkili olduğunu, kaldı ki takibin de Eskişehir İcra Müdürlüğünce yapıldığını, çekin zamanaşımı süresinin dolduğunu, çek bedelinin de ödendiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinin 04.06.2021 tarih, 2021/98 E. ve 2021/408 K. sayılı kararı ile çekin Eskişehir’de keşide edildiği, davalının ikametgahının Eskişehir olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine, Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğunun tespitine, talep halinde dosyanın yetkili olan Eskişehir Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, davacı vekili dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesini istemiştir.
2. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kısmen kabulüne, itirazın kısmen iptali ile takibin 1.010,00 TL asıl alacak üzerinden devamına, asıl alacağa 24.02.2020 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, fazlaya ve faize dair istemin reddine, 202,00 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, dava ilkönce İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinde açılıp yetkisizlik kararı verildiğinden 04.06.2021 karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin (AAÜT) 7 nci maddesi gereğince ön inceleme tutanağı imzalanmadan önce karar verildiğinden 4.080,00 TL maktu vekalet ücretinin yarısı olan 2.040,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya ödenmesine, kabul edilen kısım yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10 uncu maddesi gereğince 1.010,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, reddedilen kısım yönünden davalı duruşmalarda kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereğince 2.686,82 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya ödenmesine karar verilmiştir.
3. İlk Derece Mahkemesi kararı kesin olarak verilmiştir.
IV. KANUN YARARINA TEMYİZ
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
Adalet Bakanlığının temyiz dilekçesinde özetle; mahkemece, görevsizlik veya yetkisizlik kararlarından sonra, süresi içinde talep edilmesi halinde dosyanın görevli veya yetkili mahkemeye gönderilmesi durumunda, devam edilen davanın yeni bir dava olmayıp açılan davanın devamı olduğu gözetilip tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde ayrıca bir vekalet ücretine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu belirtilerek kararın kanun yararına bozulması istenmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, itirazın iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
2. Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
3. AAÜT’nin 7 nci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası, 10 uncu maddesinin ikinci fıkrası.
4. 6100 sayılı Kanun’un 20 inci maddesi ile 331 inci maddesinin ikinci fıkrası.
3. Değerlendirme
1.6100 sayılı Kanun’un yürürlük tarihinden sonra verilen görevsizlik ya da yetkisizlik kararları nihai bir karar değildir. 6100 sayılı Kanun’un 331 inci maddesinin ikinci fıkrası “Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde, yargılama giderlerine o mahkeme hükmeder. Görevsizlik veya yetkisizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkeme dosya üzerinden bu durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerim ödemeye mahkum eder.” şeklinde düzenlenmiştir.
2.Görevsizlik ya da yetkisizlik kararının kesinleşmesinden sonra taraflardan biri iki hafta içinde kararı veren mahkemeye başvurarak dava dosyasının görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesini talep edebilir. Aksi taktirde dava açılmamış sayılır.
3.Somut uyuşmazlıkta, davacının İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesinde açtığı davada 04.06.2021 tarih, 2021/98 E. ve 2021/408 K. sayılı kararla Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yetkili olduğu gerekçesiyle yetkisizlik kararı verilmiş, dava dosyası davacının talebiyle yetkili Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmiş, yetkili mahkemede yapılan yargılama sonunda, dava kısmen kabul, kısmen reddedilmiş, davalı yararına reddedilen kısım için ayrı, İstanbul 21. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen yetkisizlik kararı nedeniyle ayrı vekalet ücretine hükmedilmiştir.
4.6100 sayılı Kanun’un 20 inci maddesi ve 331 inci maddesinin ikinci fıkrası birlikte değerlendirildiğinde görevsizlik ya da yetkisizlik kararı üzerine dava dosyasının süresinde talepte bulunularak görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi halinde bu görevsizlik ya da yetkisizlik kararı nedeni ile davalı lehine ayrıca vekalet ücretine hükmedilmesi hatalı olmuş, kararın Kanun yararına bozulmasını gerektirmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine,
29.03.2023 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
6100 sayılı HMK 323 maddesinde “celse, karar ve ilam harçları, dava nedeniyle yapılan tebliğ ve posta giderleri, dosya ve sair evrak giderleri, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücretleri vs.” yargılama giderleri kapsamında sayılmış,
Esastan sonuçlanmayan davada yargılama gideri başlıklı HMK 331/2 maddesinde “Görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmesi halinde yargılama giderlerine o mahkemenin hükmedeceği, görevsizlik, yetkisizlik veya gönderme kararından sonra başka bir mahkemede davaya devam edilmemiş ise talep üzerine davanın açıldığı mahkemenin dosya üzerinden durumu tespit ile davacıyı yargılama giderlerini ödemeye mahkum edeceği” öngörülmüş,
1136 sayılı Avukatlık Kanununun 168. Maddesine istinaden çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/1 maddesinde de görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine, davanın nakline veya davanın açılmamış sayılmasına ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar karar verilmesi durumunda Tarifede yazılı ücretin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan soma karar verilmesi durumunda tamamına hükmolunacağı, şu kadar ki davanın görüleceği mahkemeye göre hükmolunacak avukatlık ücretinin ikinci kısmın ikinci bölümünde yazılı miktarları geçemeyeceği” düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlıkta;
İstanbul Asliye 21. Ticaret Mahkemesinin 04.06.2021 gün ve 2021/98 Esas, 2021/408 Karar sayılı kararı ile mahkemenin yetkisizliğine Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğuna karar verilmiştir.
Yetkisizlik kararının kesinleşmesinden sonra davaya devam edilen Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.06.2022 gün ve 2021/690 Esas, 2022/297 Karar sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmekle birlikte yetkisizlik kararı nedeni ile de davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olup bu durum HMK 331/2 maddesine uygundur.
Söz konusu hüküm, mülga 1086 sayılı HUMK’da yer almayan 6100 sayılı HMK’nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mülga 1086 sayılı Yasa’nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nun 25.04.1945 gün 1943/21 E., 1945/9 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında “Yargılama masraflarıyla avukatlık ücretine dair olan istemlerin görevsizlik yahut yetkisizlik kararı veren mahkemece hüküm altına alınmasının gerekli olduğu” belirtildiğinden uygulamada görevsiz veya yetkisiz mahkemece harca, yargılama giderlerine ve vekille temsil edildiği takdirde davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin yasal zorunluluk olduğu kabul edilmekteydi.
6100 sayılı HMK 331/2 maddesi ile yargılamanın tekliği esası benimsenerek, davanın açılışından itibaren geçirilen aşamalarda esas hakkında hüküm veren mahkemece yargılama giderlerine hükmedilmesi esası benimsenmiş olup, farklı mahkemelerce yargılama giderlerine hükmedilmek suretiyle karışıklığa ve infazda tereddütlere engel olunmak istenmiştir.
Yoksa HMK 331/1 maddesi, yetkisizlik ve görevsizlik kararından sonra davaya başka bir mahkemede devam edilmesi halinde yetkisizlik ve görevsizlik kararı nedeniyle davalı lehine yargılama giderlerine hükmedilemeyeceği gibi bir anlam taşımamaktadır.
Aksine madde, başlığında da ifade edildiği gibi esastan sonuçlanmayan davadaki yargılama giderlerini düzenlemiş olup görevsizlik ve yetkisizlik kararı nedeniyle, davanın devam edildiği, diğer mahkeme esasa ilişkin verdiği kararı ile yetkisizlik kararı nedeniyle davalı lehine de ayrıca yargılama giderlerine hükmetmelidir.
Diğer taraftan, yetkisizlik ve görevsizlik kararı üzerine talep edilmemesi nedeniyle dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmemesi halinde yargılama giderleri hüküm altına alınırken, aynı dosyanın bir dilekçeyle mahkemeye gönderilmesi halinde yargı giderine hükmedilmemesi HMK 331/2 maddesini kendi içerisinde çelişik hale getirecek ve eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır.
Keza, çoğunluk görüşünün kabulü, açık bir yasal düzenleme bulunmamasına rağmen Avukatlık Kanununa istinaden çıkarılan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin ilgili hükmünü de işlevsiz bırakacaktır.
Sonuç olarak, kanun koyucu HMK 331/2 maddesi vaz’ederken 25.04.1945 gün 1943/21 E, 1945/9 K. sayılı İ.B.K ile belirlenen görevsizlik ve yetkisizlik kararı üzerine davalı taraf yararına hükmolunan yargılama giderlerine ilişkin hükmü kaldırmamış olup ancak hangi mahkemece hüküm altına alınacağını düzenlemiştir.
Açıklanan nedenlerle bu yöne ilişkin kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde İstemin kabulü ile kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi doğru değildir.
Maruz nedenle çoğunluk görüşüne karşıyım. (Yargıtay 2. HD 04/06/2018 gün 2016/19662 Esas, 2018/7250 Karar, 17.HD 27/06/2018 gün 2015/15290 Esas, 2018/6488 Karar, 3. HD 30/11/2017 gün 2016/6015 Esas, 2017/16844 Karar sayı vd. kararları)
Yargıtay 3.HD, 2023/2058 E. 2023/1424 K. RG:32349 24/10/2023
(6502 S. K. m. 20, 23, 77) (6100 S. K. m. 363)
Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen hakem heyeti kararına itiraz davasında davanın kısmen kabulüne, Yeşilyurt İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 24.07.2020 tarih ve 017920200002948 sayılı kararının “Tüketicinin 07.12.2019 tarihli fatura gereği … Alışveriş Merkezleri Tic. A.Ş. ye 5.171,96 TL borçlu olduğu ve bakiye 2.266,03 TL için borçlu olmadığının tespitine şeklinde düzeltilerek onanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, 16.11.2019 tarihli tüketici finansman sözleşmesinin iptaline, karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının üçlü kanepe satın almak için 16.11.2019 tarihinde 7.438 TL tutarlı tüketici finansman kredisi kullandığını, kendisinin ise satıcı firma olduğunu, pasif husumeti olmamasına rağmen tüketici hakem heyetinin kabul kararı verdiğini, davalının sadece faturadaki bedeli ödeyeceğini İddia ederek tüketici hakem heyetine başvurduğunu, usul ve yasaya aykırı bu talebin kabul edildiğini, mobilyanın tüketici finansman kredisi ile alınmasının tüketicinin tercihinde olduğunu, tüketici kredisine faiz işlemesinin de doğal olduğunu, faizin satış bedeli içinde değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, tüketicinin peşin ödemek yerine tüketici kredisi kullandığını, tüketiciyi borçlandırıcı evrakların hükümsüz sayılmasının da kabul edilemeyeceğini, bu kararın tüketiciyi borçtan da kurtardığını, hak arama özgürlüğünü de ihlal ettiğini belirterek Yeşilyurt İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 24.07.2020 tarih ve 017920200002948 sayılı kararının iptalini ve kararın icrasının durdurulmasını talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı süresinde olmayan cevap dilekçesinde; davacıdan 2 adet kanepeyi 5.171 TL’ye aldığını, 07.12.2019 tarihli fatura da verildiğini, bedelin 02.01.2020 tarihinde ödenebileceğinin söylendiğini, o gün gittiğinde parayı almadıklarını, 6.150 TL istediklerini, tüketici hakem heyetine başvurduğunu, hakem heyeti kararının da zararını tam karşılamadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı şirket ile … Finansman A.Ş. adlı şirketlerin iki ayrı şirket gibi görünse de aynı personeli, aynı binayı ve aynı muhasebe evraklarını kullanan şirketler olduğu, tüketiciyi birbirlerine yönlendirmekte olduğu, davalı tüketiciye karşı birlikte sorumlu olduğu, davacı şirketin uyguladığı faiz oranlarının da yasa ve yönetmeliklere aykırı olduğu, davacı şirket tarafından davalıya taksitli satış yapıldığı, sözleşmenin davalı tüketici ile müzakere edildiğinin davacı şirketçe ispat edilemediği, davalı tüketiciye ön bilgilendirme yapılmadığı, sözleşmenin bir suretinin de tüketiciye verilmediği, davalı tarafın davacı şirketten 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (6502 sayılı Kanun) 20 nci maddesi kapsamında erken ödeme talebinde bulunmasına rağmen tüketicinin talebinin satıcı tarafından yerine getirilmediği, tüketici ile her ne kadar tüketici finansman sözleşmesi yapılmış ise de 6502 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesi gereği sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmediği, sözleşmenin tüketici açısından geçerli olmadığı, tüketiciyi bağlamadığı, davacı şirketin davalı ile yaptığı finansman kredi sözleşmesinin davalı tüketici açısından bağlayıcı olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile Yeşilyurt İlçe Tüketici Hakem Heyetinin 24.07.2020 tarih ve 017920200002948 sayılı kararının “Tüketicinin 07.12.2019 tarihli fatura gereği … Alışveriş Merkezleri Tic. A.Ş. ’ye 5.171,96 TL borçlu olduğu ve bakiye 2.266,03 TL için borçlu olmadığının tespitine,” şeklinde düzeltilerek onanmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine, 16.11.2019 tarihli tüketici finansman sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.
IV. KANUN YARARINA TEMYİZ
A. Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
B. Temyiz Sebepleri
Adalet Bakanlığınca, mahkemece davacı şirketin iptaline karar verilen tüketici finansman sözleşmesinin tarafı olmadığı dikkate alınarak karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin ve yine kabule göre de 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda düzenlenen sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğünün ihlalinin yaptırımının aynı Kanunun 77 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre idari para cezası iken yükümlülüğün yerine getirilmemesi nedeniyle sözleşmenin tüketiciyi bağlamayacağı gerekçesiyle tüketici finansman sözleşmesinin iptaline karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı bulunduğu ileri sürülerek; kararın kanun yararına bozulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, tüketici finansman sözleşmesinin tarafı olmayan davacıya davada husumet düşüp düşmediği ve yine sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğünün ihlalinin yaptırımının ne olacağı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
2. Temyiz talebi Yargıtay’ca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
3. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (6502 sayılı Kanun) Tüketici Kredisi Sözleşmeleri başlıklı 22 nci maddesi şöyledir:
“Tüketici kredisi sözleşmesi, kredi verenin tüketiciye faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında ödemenin ertelenmesi, ödünç veya benzeri finansman şekilleri aracılığıyla kredi verdiği veya kredi vermeyi taahhüt ettiği sözleşmeyi ifade eder.
Kredi kartı sözleşmeleri, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında, ödemenin üç aydan daha uzun süre ertelenmesi veya benzer şekilde taksitle ödeme imkanı sağlanması halinde tüketici kredisi sözleşmesi olarak değerlendirilir. Ancak bu durumda uygulanacak faiz oranı kredi kartı sözleşmesi uyarınca belirlenen orandan fazla olamaz.
Tüketici kredisi sözleşmesi yazılı olarak kurulmadıkça geçerli olmaz. Geçerli bir sözleşme yapmamış olan kredi veren, sonradan sözleşmenin geçersizliğini tüketicinin aleyhine olacak şekilde ileri süremez.”
4. 6502 sayılı Kanun’un Sözleşme Öncesi Bilgilendirme Yükümlülüğü başlıklı 23 üncü maddesi şöyledir:
“Kredi verenin ve varsa kredi aracısının, tüketiciye, teklif ettikleri kredi sözleşmesinin koşullarını içeren sözleşme öncesi bilgi formunu, sözleşmenin kurulmasından makul bir süre önce vermesi zorunludur.”
5. 6502 sayılı Kanun’un Ceza Hükümleri başlıklı 77/1 inci ve 77/3 üncü maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun 4 üncü, 6 ncı, 1 nci, 18 inci, 19 uncu, 20 nci, 21 inci, 23 üncü, 26 ncı, 30 uncu, 33 üncü, 35 inci, 48 inci, 49 uncu, 51 inci, 52 nci, 54 üncü ve 57 nci maddelerinde belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında aykırılığı tespit edilen her bir işlem veya sözleşme için iki yüz Türk Lirası idari para cezası uygulanır.
Bu Kanunun 24 üncü, 25 inci, 27 nci, 28 inci, 29 uncu, 34 üncü, 36 ncı, 37 nci, 38 inci, 39 uncu, 41 inci, 43 üncü, 45 inci, 46 ncı maddeleri ile 31 inci maddesinin birinci, ikinci ve dördüncü, 40 ıncı maddesinin ikinci, 47 nci maddesinin üçüncü, dördüncü, beşinci, yedinci ve 50 nci maddesinin dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci, dokuzuncu ve on birinci fıkralarında belirtilen yükümlülüklere aykırı hareket edenler hakkında aykırılığı tespit edilen her bir işlem veya sözleşme için bin Türk Lirası idari para cezası uygulanır.”
6. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 07.11.2022 tarihli ve 2022/6565 E., 2022/8529 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:
“…Husumet konusu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 187. maddesinde (HMK m. 116) yer alan ilk itirazlardan olmadığından davanın her aşamasında ileri sürülebilir. Taraflarca ileri sürülmese dahi gerek mahkemece, gerekse Yargıtay’ca tarafların bu yönde bir savunmasının olup olmadığına bakılmaksızın kendiliğinden gözetilir.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usuli işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince; bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi halinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir (Bkz. Baki Kuru- Ramazan Arslan- Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, 7. baskı, Ankara 1995, s. 231).
Bu nedenle davanın tarafları, taraf ehliyetine sahip olmalıdır. Yani bir davada taraf olabilmek için, ya hakiki şahıs; ya da hükmi şahıs olmak gerekir. Zira taraf ehliyeti, medeni hukukun haklardan istifade ehliyetine tekabül eder (Bkz. Saim Üstündağ, Medeni Yargılama Hukuku, C. 1-11, 7. Baskı, İstanbul 2000, s. 288).
Diğer taraftan, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkinin varlığı medeni usul hukukumuzda “sıfat” olarak tanımlanmaktadır ve bir davada taraf olarak gösterilen kişilerin o dava ile ilgili kimseler olması zorunludur. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olmasına karşın, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir. Sübjektif bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine ait olduğundan, anılan hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da hakkın sahibine aittir ve buna aktif husumet denilmektedir. Bir sübjektif hak kendisinden istenebilecek olan kişi ise, o hakka uymakla yükümlü olan kimsedir ve bu da pasif husumet (davalı sıfatı) olarak adlandırılmaktadır. Sübjektif hakkın sahibi olan kimse ile o hakka uymakla yükümlü bulunan kişinin kimler olduğunun saptanması, bir başka anlatımla davada davacı ve davalı sıfatlarının kimlere ait olduğu hususu, dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin maddi hukuk sorunudur. Dava açan veya aleyhine dava açılan kişiler o davada davacı veya davalı olarak taraf sıfatına sahip değillerse, mahkemece dava konusu hakkın esası (var olup olmadığı) hakkında inceleme yapılmadan dava sıfat yokluğundan reddedilir. Taraf sıfatı (husumet) ve sıfat yokluğu, davada taraf olarak görünen kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olan bir itiraz niteliğindedir ve yargılamanın her aşamasında, isteme gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilmesi zorunludur…”
3. Değerlendirme
I. Dava dosyasının incelenmesinde; davalının davacı şirketten üçlü koltuk takımı satın aldığı,
07.12.2019 tarihli faturaya göre de söz konusu ürünlerin satış bedelinin 5.171,96 TL olduğu, davalının ayrıca dava dışı … Finansman A.Ş. ile 16.11.2019 tarihli 7.438 TL üzerinden kredi sözleşmesi imzaladığı, bir nüshasının davalı tarafından alındığı belirtilerek imzalandığı, imzanın davalı tarafından inkar edilmediği, davalı ile dava dışı … Finansman A.Ş. arasında tüketici kredi finansman sözleşmesinin imzalandığı, davacının sözleşmenin tarafı olmadığı ve dava dışı … Finansman A.Ş.’nin ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, yine tüketici finansman sözleşmesinin tarafı olan … Finansman A.Ş.’nin tüketici hakem heyeti dosyasında ve dava dosyasında taraf olarak gösterilmediği anlaşılmaktadır.
O halde, mahkemece yukarıda açıklanan yasal düzenlenmeler ışığında davacıya kredi finansman sözleşmesi kapsamında husumet düşmediği, 16.11.2019 tarihli sözleşmenin dava dışı … Finasman A.Ş. ile imzalandığı, davada ve yine tüketici hakem heyeti dosyasında taraf olmayan … Finansman A.Ş. aleyhine hüküm tesis edilemeyeceği, bu hususun resen gözetilmesi gerektiği değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Hal böyle olunca, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
2. Mahkemece, “tüketici ile tüketici finansman sözleşmesinin imzalandığı, 6502 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesi gereği sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmediği, sözleşmenin tüketici açısından geçerli olmadığı, tüketiciyi bağlamadığı, davacı şirketin davalı ile yaptığı finansman kredi sözleşmesinin davalı tüketici açısından bağlayıcı olmadığı” gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de 6502 sayılı Kanun’un 23 üncü maddesinde düzenlenen sözleşme öncesi bilgilendirme yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin yaptırımının aynı Kanun’un 77 nci maddesinin üçüncü fıkrasına göre idari para cezası olduğu gözetilmeksizin, yanılgılı gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Hal böyle olunca, Adalet Bakanlığının bu yöne ilişen kanun yararına temyiz talebinin kabulü gerekmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz istemlerinin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere kanun yararına BOZULMASINA,
Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine,
11.05.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.