Mart Ayı Dikkat Çeken Yargıtay Kararları

Yargıtay 9.HD, 2023/3809 E. 2023/3580 K. RG:32147 29/03/2023
Taraflar arasında, İlk Derece Mahkemesinde görülen alacak davasında davanın reddine karar verilmiştir.
Dava: İlk Derece Mahkemesince kesin olarak verilen kararın kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I.DAVA
Karar: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının, işyerinde 11.07.2019-25.09.2020 tarihleri arasında konfeksiyon işçisi olarak çalıştığını, 25.09.2020 tarihinde gerekçe göstermeden istifa ederek işyerinden ayrıldığını, davalının ihbar önellerine uymadığını belirterek ödenmeyen ihbar tazminatı alacağının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II.CEVAP
Davalı asıl; davaya cevap vermemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; 4857 sayılı … Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun) 24 üncü maddesinin (II) numaralı bendinin (a) alt bendi koşullarının davalı işçi yönünden oluşup oluşmadığı, işçinin yaptığı işin sağlığını doğrudan etkileyip etkilemediği, buna göre … sözleşmesini sona erdirmesinde zorunluluk bulunup bulunmadığı yönünden … Üniversitesi Sağlık Araştırma ve Uygulama Merkezinden 31.08.2022 tarihli sağlık kurulu raporu aldırıldığı, aldırılan rapor ile davalının ağır efor gerektirecek bir … yapmadığı takdirde işyerinde çalışmasına engel bulunmadığı, hastalığının uzun süre maske takarak çalışmasına engel olduğu tespit edilmiş olduğundan davalı tarafından … sözleşmesinin sonlandırılmasının haklı nedene dayandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV.KANUN YARARINA TEMYİZ
A.Kanun Yararına Temyiz Yoluna Başvuran
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararının kanun yararına temyizen incelenmesi Adalet Bakanlığı tarafından istenilmiştir.
B.Temyiz Sebepleri
Adalet Bakanlığı; davalı asılın süresinde cevap dilekçesi sunmayarak ileri sürülen vakıaların tamamını inkar ettiği kabulü dışında ilk celsede sağlık sorununun bulunduğunu ileri sürmesinin savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olduğunu, bu doğrultuda yapılacak inceleme ve değerlendirmenin sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde verilen kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek İlk Derece Mahkemesi kararının kanun yararına bozulması istemi ile başvuruda bulunmuştur.
C.Gerekçe
1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, istifanın haklı bir nedene dayalı olduğunun yöntemince ispatlanıp ispatlanamadığına ilişkindir.
2.İlgili Hukuk
1) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 363. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemelerinin kesin olarak verdikleri kararlar ile istinaf incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlarına karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur.
2) Temyiz talebi Yargıtayca yerinde görüldüğü takdirde, 6100 sayılı Kanun’un 363. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca karar kanun yararına bozulur ve bu bozma, kararın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz.
3) 4721 sayılı … Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” kenar başlıklı 6 ncı maddesi şöyledir:
“Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.”
4) 6100 sayılı Kanun’un “İspat yükü” kenar başlıklı 190. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
“İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.”
5) 6100 sayılı Kanun’un 128 inci maddesi, 317. maddesinin ikinci fıkrası, 318 ve 322. maddeleri.
6) 6100 sayılı Kanun’un “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı ” kenar başlıklı 319 uncu maddesi aşağıda yazılı şekildedir:
“İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı davanın açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar.\”
7) 4857 sayılı Kanun’un 17. maddesi ve 24. maddesinin (II) numaralı bendinin (a) alt bendi.
3.Değerlendirme
1) Somut uyuşmazlıkta davacı işveren, 11.07.2019-25.09.2020 tarihleri arasında işyerinde konfeksiyon işçisi olarak çalışan davalı işçinin 25.09.2020 tarihli dilekçe ile aynı gün sebep bildirmeden istifa ettiğini ve haklı bir nedeni bulunmayan davalının ihbar tazminatı ödemekle yükümlü olduğunu iddia etmiştir.
2) Davacının ihbar tazminatı istemli dava dilekçesi, davalı asıla 17.04.2021 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davalı asıl, yasal süresi içinde davaya cevap dilekçesi sunmamış; 25.05.2021 tarihli ön inceleme duruşmasında, kalp rahatsızlığı olduğunu, uzun süre maske takarak çalışamadığını, gece çalışması yapmasının istendiğini, bu çalışmayı yaptıktan sonra istifa ettiğini, kalp rahatsızlığından dolayı sağlık raporu olduğunu ancak uzun süre maske kullanamadığına ilişkin bir raporu bulunmadığını belirtmiştir. Bu aşamadan sonra davalı asıl tarafından 07….2021 havale tarihli dilekçe ekinde, 31.05.2021 tarihli … Üniversitesi tarafından hazırlanan sağlık kurulu raporu sunulmuştur.
3) Mahkemece 26.04.2022 tarihli elden takipli müzekkere ile devlet hastanesinden, davalının aortik kapak yetmezliği, mitral stenoz rahatsızlığının davacı işyerinde konfeksiyon işçisi olarak çalışmasına ve uzun süre maske takmasına engel olup olmadığı ve davalı tarafından yapılan işin rahatsızlığı artırıp artırmayacağı sorulmuştur. 24.05.2022 tarihli Edirne Sultan 1. Murat Devlet Hastanesi sağlık kurulu raporunda, kardiyoloji bölümünde hafif mitral stenoz klas 1 tespit edildiği belirtilerek nihai kararın verilmesi için davalı işçinin … Üniversitesi Tıp Fakültesine sevkinin uygun olduğuna karar verilmiştir. Davalı asılın sevki üzerine … Üniversitesi tarafından hazırlanan 31.8.2022 tarihli sağlık kurulu raporunda; davalının ağır efor gerektirecek … yapmadıkça işyerinde çalışabileceği, yapılan işten etkilenmeyeceği ve … sebebiyle hastalığının ilerlemeyeceği, ancak uzun süre maske takamayacağı açıklanmıştır.
4) Mahkemece 31.08.2022 tarihli … Üniversitesi sağlık kurulu raporuna itibar edilerek, davalı tarafından … sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun’un 24. maddesinin (II) numaralı bendinin (a) alt bendi uyarınca sağlık nedeniyle haklı nedenle feshedildiği kabul edilmiş ve davacı işverenin ihbar tazminatı isteminin reddine karar verilmiş ise de varılan sonuç aşağıda açıklanacağı üzere dosya içeriği ile örtüşmemektedir.
5) … mahkemelerinde uygulanacak yargılama usulü basit yargılama usulüdür. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesinin ikinci fıkrasına göre basit yargılama usulünde cevap süresi, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içerisinde hazırlanması çok zor veya imkânsız olduğu durumlarda başvuran davalıya, mahkemece iki haftayı geçmemek üzere ek süre verilebilecektir. Aynı Kanun’un “Delillerin ikamesi” başlıklı 318 inci maddesinde ise tarafların; dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları hükme bağlanmıştır.
6) İlgili Hukuk kısmının (6)’ncı paragrafında hükmüne yer verilen 6100 sayılı Kanun’un 319 uncu maddesine göre savunmanın genişletilmesi yasağı, cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesi ile başlar.
7) Somut uyuşmazlıkta davalı asıl, dava dilekçesinin tebliğinden itibaren iki haftalık süre içerisinde cevap dilekçesini sunmadığı gibi delillerini de bildirmemiştir. Ayrıca davalı asılın cevap süresinin uzatılması noktasında bir talebi de olmamıştır. Davacı tarafın, süresinde sunulmayan delillere karşı açık bir muvafakati bulunmamaktadır. Süresinde cevap verilmemesi, 6100 sayılı Kanun’un 322. maddesinin birinci fıkrası ve 128 inci maddeleri uyarınca davanın reddinin talep edildiği anlamına gelmekle birlikte süresinde bildirilmeyen ve davacı tarafın açık muvafakati bulunmayan delillerin dikkate alınmasına imkân bulunmamaktadır.
8) Dairemiz uygulamasına göre işçinin haklı bir nedene dayanmadan ve bildirim öneli tanımaksızın … sözleşmesini feshi, istifa olarak değerlendirilmelidir. İstifa iradesinin karşı tarafa ulaşmasıyla birlikte … ilişkisi sona erer (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, ….12.2022 tarihli ve 2022/14896 Esas, 2022/16046 Karar sayılı karar). Davalı asıl, … sözleşmesini imza ve içeriğine itiraz etmediği istifa dilekçesi ile sonlandırmış olup istifasının haklı nedene dayandığını ispatla yükümlüdür. İspat, davalının yasal süresi içerisinde davaya sunacağı cevap ve bildireceği deliller ile mümkündür. Somut uyuşmazlıkta ise davalı asıl süresinde davaya cevap vermemiş, delillerini bildirmemiştir.
9) Şu hâlde istifanın haklı nedene dayandığı davalı asıl tarafından yöntemince ispatlanamamış olup Mahkemece süresinden sonra yapılan savunmaya ve sunulan delile itibar edilerek ihbar tazminatı talebinin reddi hatalı olmuştur.
V.KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Adalet Bakanlığının 6100 sayılı Kanun’un 363. maddesinin birinci fıkrasına dayalı kanun yararına temyiz isteminin kabulü ile kararın sonuca etkili olmamak üzere KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine 13.03.2023 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İSTANBUL BAM 41. HD. 2022 / 2346 E. 2023 / 107 K.
İDDİA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirkete ait işyerinde, yılda 3 kez birer maaş tutarında ikramiye ödendiğini, davalı şirket, covid-19 salgını nedeniyle oluşan ekonomik sıkıntıları gerekçe göstererek 2020 yılına ait 2. ve 3. dönem ikramiyeleri ile 2021 yılına ait ikramiyelerin tamamının ödenmemesi için işçilerin muvafakatini almak istediğini, bir kısım işçi buna muvafakat ederken bir kısım işçi ise muvafakat etmediğini, bunun üzerine ikramiyelerin ödenmemesine muvafakat etmeyen yüzlerce işçinin işten çıkartıldığını, davacının iş akdinin de bu şekilde 18.07.2020 tarihinde feshedildiğini, fakat 4857 sayılı yasanın geçici 10. maddesinde düzenlenmiş fesih yasağı nedeniyle iş akdinin sanki işçiler tarafından feshedilmiş gibi gösterilerek ihtiyari arabuluculuk anlaşma tutanakları düzenletildiğini, ihtiyari arabuluculuk sürecinde 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve buna dair arabuluculuk yönetmeliği hükümlerine aykırı davranıldığını, bu nedenle işveren şirket tarafından tertip edilen organizasyon sonucu düzenlenen 18.07.2020 tarihli ihtiyari arabuluculuk son tutanağının yok hükmünde olduğunu, iş akdinin davalı işveren şirket tarafından feshedildiği halde, 4857 sayılı yasanın geçici 10. maddesinde düzenlenmiş fesih yasağını dolanmak ve davacının iş güvencesi hükümlerinden yararlanarak işe iade davası açmasını engellemek için iş akdinin davacı tarafından feshedilmiş gibi gösterildiğini, Toplu işten çıkarma yapıldığı halde 4857 sayılı yasanın 29. maddesinde düzenlenmiş toplu işten çıkarma ile ilgili usul ve koşullara uyulmadığını, ihtiyari arabuluculuk sürecinin 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na aykırı bir biçimde yürütüldüğünü, arabuluculuk sürecinin arabuluculuğa uygun tarafsız bir yerde yürütülmesi gerekirken, bu kurala aykırı hareket edilmiş, tüm süreç şirket merkezinin bulunduğu binada yürütülmüş, işçiler baskı altına alınarak özgür iradeleri ile karar vermelerinin engellendiğini, arabuluculuk süreci ile ilgili olarak davacı yeterince bilgilendirilmemiş, aydınlanmış iradeyle seçim yapmasına yardımcı olmak üzere bir uzmana danışmasının önemi hatırlatılmamış, bu konuda bilgi verilmediğini, ihtiyari arabuluculuk son tutanağına Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesine aykırı şekilde ibraname niteliği kazandırılmak istendiğini, iş akdinin feshedildiği tarihle aynı gün, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri bir zamanda, uyuşmazlık konusu olmadan ve işçinin başvurusu bulunmadan ibra niteliğinde arabuluculuk tutanağı düzenlendiğini, ihtiyari arabuluculuk son tutanağının yok hükmünde olduğunu, bu nedenle iptaline karar verilmesinin gerektiğini, ayrıca herhangi bir fesih bildirimi yapılmaksızın ve iş akdi davacı tarafından feshedilmiş gibi evrak düzenlemek suretiyle yapılan feshin de geçersiz olduğunun tespiti yönünde karar verilmesini, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının, müvekkili şirkette 01.01.2010-18.07.2020 tarihleri arasında en son “ramp makinist” olarak görev yaptığını, davacının iş akdini 18.07.2020 tarihli işverene verdiği yazılı dilekçesi ile yapılan ikramiye kesintisi değişikliğini kabul etmediğini, iş sözleşmesini feshederek tazminatlarının ödenmesini istediğini, davacının iş akdinin davalı şirket tarafından feshedildiği iddiasının doğru olmadığını, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18.maddesinin 5.fıkrasında arabuluculuk faaliyetinin sonunda anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz hükmü düzenlendiğini, bunun açık ve emredici bir hukuk kuralı olduğunu, tarafların 18.07.2020 tarihli bir anlaşma belgesi düzenlediğini, iş akdinin sonlanması, işe iade ve sonuçları ile işçilik alacakları hakkında anlaşıldığını, Arabuluculuk Daire Başkanlığının 2020/94982 sayılı esas numarası ile kayıt altına alındığını, bu durumda davanın hukuki yarar yokluğundan dolayı HMK 114/1-h fıkrası gereğince ya davanın usulden yahut dava hakkı mevcut olmadığından davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonunda;
“1.DAVANIN REDDİNE, …” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; ihtiyari arabuluculuk sürecinin kanuna aykırı olarak yürütüldüğünün ilk derece mahkemesince de tespit edilmesine rağmen tam tersi bir sonuca göre hüküm kurulduğunu, yargılama yapmaksızın, davada ileri sürdükleri asıl uyuşmazlığın nedeninin ihtiyari arabuluculuk süreci sonunda düzenlenen son tutanağın geçerli olmadığını, hukuka aykırı olduğu iddiası olduğunu, bu hususun tanık anlatımları ve diğer delillerle ortaya koyulduğu halde mahkemenin zayıf olan işçiyi korumak yerine güçlü olan işverenin yanında yer aldığını, davalı şirketin ikramiye kesintisini kabul etmeyen işçilerin kendileri işten ayrılmak istiyorlarmış gibi dilekçe vermelerini sağlamak için baskı kurduğunu, ayrılma dilekçesi vermeyen ve ihtiyari arabuluculuk tutanağını imzalamayan işçilerin ücretsiz izne çıkarılacağı ve kısa çalışmadan yararlandırılmayacağı yönünde örtülü tehditlerde bulunduğunu, davacı gibi birçok işçinin ücretsiz izinde ödenecek nakdi yardımla geçinemeyecek olmaları nedeniyle işverenin baskısına boyun eğdiğini, bu hususun tanık anlatımlarıyla açıkça ortaya koyulduğunu, somut olayda işçilerin çalıştıkları işyerlerinden alınarak davalı şirket tarafından sağlanan araçlarla şirket merkezine getirtildiğini, burada herhangi bir şekilde arabuluculuk görüşmesi yapılmaksızın şirketin insan kaynakları bölümü çalışanlarınca hazırlanan evraklar imzalatılmak suretiyle ihtiyari arabuluculuk süreci tamamlandığını, bu hususun tanık beyanları ile ispatlandığını, davalı şirketin hem fesih yasağına hem de toplu işten çıkarma düzenlemelerine aykırı davrandığını, ihtiyari arabuluculuk son tutanağının yok hükmünde olduğunu, herhangi bir fesih bildirimi yapılmaksızın ve iş akdi davacı tarafından feshedilmiş gibi evrak düzenlemek suretiyle yapılan feshin geçersiz olduğunun tespiti yönünde hüküm kurulması gerektiğini, işçilerin 5-6 kişilik gruplar halinde arabulucu ve şirket yetkililerin bulundukları odaya alınarak evrakların imzalatıldığını, bu şekilde gizlilik ilkesinin ihlal edildiğini, yüzlerce işçinin iş akdinin bu şekilde feshedildiğini, bazı işçilerin kimin arabulucu, kimin işveren yetkilisi olduğunu dahi bilmeden önlerine konan belgeleri imzalamak zorunda bırakıldığını, ikramiyelerin ödenmemesine muvafakat etmeyen bir kısım işçinin bu aşamada muvafakat vermek istediklerini söylemelerine ve iş akitlerinin feshedilmemesini istemelerine rağmen bu taleplerinin değerlendirmeye alınmadığını, sigortalı işten ayrılış bildirgesinde işten çıkış nedeni kodu “23” yani “İşçi tarafından zorunlu nedenle fesih” olarak gösterildiğini, bunun bile tüm sürecin hukuka aykırı olarak yürütüldüğünün bir göstergesi olduğunu, ihtiyari arabuluculuk son tutanağının iş akdinin feshedildiği 18.07.2020 tarihiyle aynı gün düzenlendiğini, arabuluculuk son tutanağında 17.07.2020 tarihli bir anlaşma belgesi düzenlendiğinin yazıldığını, arabulucuya başvurulmadan önce ve hatta davacının ikramiye kesintisini kabul etmediğine dair beyanının dahi alınmadığı bir tarihte nasıl anlaşma belgesi düzenlendiğinin açıklığa kavuşturulmadığını, davacının arabulucuya başvurusunun söz konusu olmadığını, tüm bu organizasyonun davalı işveren tarafından yürütüldüğünü, 18.07.2020 tarihli ihtiyari arabuluculuk son tutanağının iptaline, iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğinin tespiti ile davacının işe iadesine karar verilmekle birlikte, işe iade kararı kesinleşinceye kadar geçen süre için ödenecek 4 aylık ücret ve diğer haklar alacağı ile işe iade kararının uygulanmaması halinde ödenmesi gereken işe başlatmama tazminatı miktarının da belirlenmesi gerekeceğini, davacının son ücreti olan brüt 4.456,49 TL üzerinden 5 aylık ücret tutarındaki işe başlatmama tazminatının brüt (4.456,49 TL x 5 ay =) 22.282,45 TL olduğunu, işe başlatmama tazminatı yönünden de bu miktar esas alınarak hüküm verilmesi gerektiğini ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
6100 Sayılı HMK’nun 341 ve devamı maddeleri uyarınca ve özellikle istinaf incelemesinin kapsamının öngörüldüğü 355. maddeye göre re’sen gözetilecek kamu düzenine aykırılık halleri dışında istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır.
6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 1. maddesinin ikinci fıkrasında “Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dâhil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır. Şu kadar ki, aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir.” hükmü düzenlenmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinin ikinci fıkrasında “…ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.” düzenlemesine yer verilmiştir. 6098 sayılı TBK’nun bu düzenlemesi emredici niteliktedir. Bu düzenleme nedeni ile işveren ve işçi arasında, işçilik alacakları konusundaki uyuşmazlığa ilişkin arabuluculuk tutanağının düzenlendiği tarih ve ibra beyanının içeriği dikkate alındığında, tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri bir zamanda uyuşmazlık konusu olmadan ve işçinin başvurusu bulunmadan ibra niteliğinde arabuluculuk tutanağı düzenlemişlerdir. Alınan bu ibra niteliğindeki tutanak, tarih ve içeriği itibari ile arabuluculuğa ve niteliği itibari ile de cebri icraya elverişli değildir.
Somut uyuşmazlıkta; davacının ihtiyari arabulucuya usulüne uygun bir başvurusunun olmadığı, yapıldığı belirtilen görüşmelerde, bir çok işçiye aynı şekilde sırayla davalı işverenliğin bulunduğu Dünya Ticaret Merkezi aynı blok farklı bir katta belgelerin imzalatıldığı, Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinde aykırı şekilde ibra etkisi kazandırılmaya çalışıldığı, tazminat ve alacaklarla ilgili olarak delil oluşturma ve dava açma yasağı oluşturma yönünde çaba içine girildiği anlaşılmaktadır. Bütün bu işlemlerin usulüne uygun bir arabuluculuk başvurusunun ve görüşmesinin yapılmadığı gibi mevzuat hükümleri çerçevesinde arabuluculuk anlaşma belgesinin düzenlenmediği sonucuna varılmaktadır. Bu nedenle, dava tarihi itibariyle taraflar arasında 6325 sayılı Kanun hükümleri dikkate alındığında, yapılan işlemler geçerli ihtiyari arabuluculuk faaliyeti olarak nitelendirilemez. Mevzuat hükümleri çerçevesinde usulüne uygun, geçerli bir tutanak düzenlenmediği ve dava tarihi itibari ile zorunlu arabuluculuk şartının yürürlüğe girdiği de dikkate alınarak, davaya konu iş sözleşmesinin feshinin geçersizliği ve işe iade talebi yönünden işin esasına girilerek sonuca gidilmesi gerekirken, hukuken geçerli bir anlaşmanın varlığı kabul edilerek “arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılan konularda dava açılamayacağı” yönündeki gerekçeyle davanın reddine karar verilmesinin dosya kapsamına uygun olmadığı anlaşılmıştır.
İlk Derece Mahkemesi tarafından yukarıda belirtilen eksiklikler tamamlanmadan hüküm kurulması HMK’nın 353/1-a-6 maddesinde düzenlenen mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması niteliğindedir. Bu nedenle, sair hususlar incelenmeksizin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın mahalline gönderilmesine karar vermek gerekmiş ve tüm dosya kapsamına göre aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
KARAR:
Gerekçesi Yukarıda İzah Edildiği Üzere;
1-Davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulan yukarıda esas, karar numarası ve tarihi belirtilen İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince ortadan kaldırılmasına ve Dairemiz gerekçesine uygun karar verilmek üzere Mahkemesine gönderilmesine,
2-Alınan peşin istinaf harcının talebi halinde ilgilisine iadesine,
3-İstinaf eden tarafça yapılan yargılama giderinin ilk derece mahkemesince değerlendirilmesine,
4-HMK’nın 333. maddesi uyarınca kullanılmayıp kalan gider avansının olması durumunda davalıya iadesine,
5- Kararın tebliğ işleminin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nın 353/1-a-6. maddesi gereğince KESİN olmak üzere oybirliği ile karar verildi.